Arama

14 Kasım 2012 Çarşamba

Genetiği Değiştirilmiş Ürünler ve Kirli Planlar..




        Şimdi şöyle bir geriye doğru gidin..İlkokul hayat bilgisi,ortaokul ve lisede ise coğrafya derslerinde sıklıkla duyduğumuz ve bize öğretilen konu neydi? "Ülkemiz verimli ve zengin topraklara sahip bir coğrafyadadır ve tarımsal kaynakları kendi ihtiyaçlarını karşılayacak düzeydedir"..Aynen böyle öğretilirdi bize halen ders müfredatlarında aynı şekilde öğretilmektedir..Peki bu işin hikaye kısmı,gerçekte durum nedir??

        Bakalım şimdi 2000'li yılların başından itibaren ithaline başladığımız tarımsal ürünlere; domates,biber,lahana,marul,patlıcan,elma,üzüm,erik,kiraz,karpuz,kavun,armut,ne acıdır ki Kuru Soğan ve Zeytin" ve daha sayamadığım onlarca ürün..Bunları geçtim Buğday ithal ediyoruz buğday,yani ülkenin toprağında ekilmekte olan buğday harici bi de ithal ediyoruz..Bunun tek açıklaması ülkedeki tarımı bitirmektir..Bir bakanlık düşünün ki buğday ithalatına izin veriyor..Hadi bunu da geçelim,Eylül ayında açıklanan duruma göre Türkiye tarihi boyunca ilk kez saman ithal etmek zorunda kaldı..İnanabiliyor musunuz ekili alanı 175 milyon dekar olan bir ülke,ekili alanı 100 milyona yaklaşmayan Ukrayna'dan buğday ithalatı yapar durumda şuan..O battı denilen Yunanistan'dan 2010'da 32 milyon dolarlık buğday ithalatında bulunduk..

     Bu duruma nasıl mı geldik tabi ki göç,kuraklık ve ilk üreticinin borç batağına girmesi ve köylü sınıfının müthiş derecede azalması..Bunlar sosyolojik etkenler ama çok büyük bir etkende tarım politikaları..Öyle bir bakanlığımız var ki bizi tamamen 2030'larda dışarıya tam bağımlı hale getirecek projeyi meclisten geçirdi tarım konusunda..Tohumculuk Yasası diye bir şey çıkarıldı 2006 yılında ve meclisten hızla geçirildi sonra anayasa mahkemesine gitti ve mahkeme bir iki maddesinin değiştirip yasayı aynıya yakın geçirdi..Önceleri standart gelecek  güzel olacak hikayeleri gazetelerde boy boy çıktı..Ön gazlama bitince gerçek yavaş yavaş ortaya çıkacaktı..Çünkü en önemli madde üreticilerin artık yerel yani geleneksel tohum kullanamayacak olmalarıydı..Anlaşılır dilde söylersek,bu sene ektiğin ekinden aldığın ürünün kendisinden tekrar tarlaya ekim yapamayacaktın..Bunu yapanlara 5553 sayılı kanunun 12.maddesinde " çiftçiler kayıt altına aldırdıkları tohumlarını,sadece kendileri için kullanabilecek ve kesinlikle ticaret için kullanamayacaklardır..Bunu yapanlar hakkında 10 bin lira cezai işlem uygulanacak.."

        Peki köylü ne yapacak biliyor musunuz?? İşte bomba burda başlıyor..Dünyanın belirli başlı hibrid (melez) tohum üreticilerinden alınacak artık tohumlar..Kim bu tohumlardan üreten şirketler mesela "Monsanto" bir tanesi..Monsanto şirketi halk arasında "şeytanın şirketi" diye tabir edilir..Nedeni ise tarım alanında 90'lı yıllardan itibaren genetiği değiştirilmiş "GDO" olarak bilinen sistem üzerinde çalışmaya başlamış olmasıdır..Sadece o kadar mı?? Her türlü taşın altından çıkan "Rockefeller" ailesinin vakfı olan Rockefeller Foundation'un 1950'lilerde ortaya attığı ve tarımı zengileştirmek ve standarda kavuşturmak adı altında başlattığı ama esas amacı dünya tarımının kontrolünü tek başlarına yönetmek olan ve dünyaya tek kendi melez tohumlarını kabul ettirmek olan "Yeşil Devrim" projesini başlatmaları..Sonucunda bu yıllara gelinip bir çoğu dolaylı yollardan kendilerine bağlı olan Monsanto-Ciba Geigy - Novartis gibi şirketler araclığı ile labaratuar ortamında hazırlanan hibrid tohumlarına dünya zorunlu hale getirilmeye başlanmıştır..Bizde çıkan yasa ile şuan bizde bu şekilde zorunluluğa girdik..Melez(hibrid) tohum dediğimiz bu tohumun en  önemli özelliği kısır olmasıdır yani sadece ürünü verip bir sonraki seneye tekrar ekilememesidir..Yani ne demektir bu ?? Gidecek köylü bir sene sonra bu şirketerden yeni tohum alacaktır bir ton para vererek..Ne güzel bir düzen dimi..Şimdi bu üretici her sene para bayılarak aldığı tohumları ekecek ve tabi tohum hibrid olunca gübresi ilacıda bu tohuma uygun olarak ithal edilmek zorunda..Ve sonucunda çıkardığı ürünün durumuna göre belkide zarar edecek..Şimdi bu çiftçi niye buğday eksin? Gider kesin para kazanacağı şeyi eker veya çiftçiliği bırakır..O zamanda ne olur Buğday ithal eden ülke olursun..

       Konuyu biraz daha derinleştirirsek,şimdi bu şirketler tohum satıyorlar ama bir yandan da labaratuarlarında gdo üzerine araştırma yapan şirketler..Şimdi bir tavuk çiftliği düşünün bu hayvanlar mısır ve soya küspesi ile besletilir..Küspe denilen mısırın,soyanın mesela yağı suyu alınmış posası gibi bişey..Hmm şimdi bu kadar kümes hayvanlığı için besleme işi ne kadar maliyetli dimi?? Peki nasıl aşılabilirdi bu işte orda imdada "GDO" yetişti ve bu mısırlara ve soya tohumlarına mesela güçlü fındık genetiği enjekte ediliyor ve üretilen tarımsal şey artık bir mısır görünümlü farklı bir kimyasal oluyor ve bu tavuklar bununla beslendiriliyor..Sende hızla büyüyen bu tavukları tüketip aslında tavuk görünümlü bişey yiyorsun..Annelerimizi hatırlayın o düdüklü veya ızgaraları tavuğu koyduklarında bir buçuk saate yakın pişirilme süresi olurdu ancak yeme kıvamına gelirdi..Şuan ise sadece 15 dakika da her türlü kümes hayvanını rahatça pişirip tüketebiliyırsunuz..Buna yapabileceğiz tek şey şuan için "gezen tavuk" denilen köy tavuklarını almaktır..Bulmak şehilerde zordur ama araştıran sağlığını düşünen bunu rahatça bulacaktır..

       Sadece tavuk mu? Domates var dimi kışın artık!! Allah aşkına bir domates alın ve ikiye bölün bembeyaz iç kısım görürsünüz..İlacı üzerinde gözle görülür şekilde nerdeyse..Peki bir de hazır sütlerden bahsedelim..Bir gün oturun annanenizle beraber bu sütlerden evde yoğurt yapmaya çalışın,sabaha kadar uğraşın bakalım olacak mı? Denemek bedava buyrun sonuçlarına bakın..Uzak durun gerçekten bunlardan, kolon kanseri inanılmaz boyutlara ulaştı nedenini tekrar düşünün..Çevrenizdeki bir çok insanda şeker hastalıkları baş gösterdi..Hepsi yediklerinle alakalı..Fındık ezmesi veya onlara bağlı bisküviler falan yemeyin..Evinde yapılanı ye yiyeceksen..Sigara içmek ne kadar zararlıysa bu da o kadar zararlı..

      Bakın,Bill Gates denen vatandaşın büyük bir vakfı vardır ve bu vakıf vergiden muaflığını sürdürmesi için yıllık 1.5 milyar dolar bağış yapmak durumundadır..Hiç merak ettiniz mi en çok parayı nereye bağışlıyor bu arkadaş?? Kuzey kutbunda insanlığın bile hiçe saydığı Svalbard diye hiç bir şeye benzemeyen ve denizin ortasında bir kara parçasında bulunan bir tohum bankasına bağışlıyor milyonlarını..Kıyamet Tohum Bankası diye bilinen bu bankaya bağışta bulunan diğer vakıflar kimler biliyor musun ? Sayalım ; Rockefeller Vakfı,İsviçreli ünlü GDO şirketlerinden Syngenta şirketi vakfı ve meşhur melez tohum şirketi Monsento..Ünlü Rothschild ailesinden Robert Rothscild Farm Company'inde desteklediği söylenir..Gördünüz mü bu kanı bozuk aileler burda da çıktı karşımıza..Peki bu Allahın unuttuğu bölgedeki yerde bu kadar bağışla ne yapılıyor? Tohum bankasının kurulma amacı,"tüm dünyadaki üç milyon farklı tohum çeşidini barındırıp,bu çeşitliliği gelecek için barındırmak". Hmm gelecek derken hem insanlığın geleceği hemde kıyamet sonrası için saklamak kısmıda geçmektedir..



        Şimdi şöyle bir geriye doğru gidin,ilkokul hayat bilgisi,ortaokul ve lisede ise coğrafya derslerinde sıklıkla duyduğumuz ve bize öğreilenkonu neydi? "Ülkemiz verimli ve zengin topraklara sahip bir coğrafyadadır ve tarımsal kaynakları kendi ihtiyaçlarını karşılayacak düzeydedir"..Aynen böyle öğretilirdi bize halen ders müfredatlarında aynı şekilde öğretilmektedir..Peki bu işin hikaye kısmı,gerçekte durum nedir??

       Bakalım şimdi 2000'li yılların başından itibaren ithaline başladığımız tarımsal ürünlere; domates,biber,lahana,marul,patlıcan,elma,üzüm,erik,kiraz,karpuz,kavun,armut,ne acıdır ki Kuru Soğan ve Zeytin" ve daha sayamadığım onlarca ürün..Bunları geçtim Buğday ithal ediyoruz buğday yani ülkenin toprağında ekilmekte olan buğday harici ithal ediyoruz..Bunun tek açıklaması ülkedeki tarımı bitirmektir..Bir bakanlık düşünün ki buğday ithalatına izin veriyor..Hadi bunu da geçelim,Eylül ayında açıklanan duruma görer Türkiye tarihi boyunca ilk kez saman ithal etmek zorunda kaldı..İnanabiliyor musunuz ekili alanı 175 milyon dekar olan bir ülke,ekili alanı 100 milyona yaklaşmayan Ukrayna'dan buğday ithalatı yapar durumda şuan..O battı denilen Yunanistan'dan 2010'da 32 milyon dolarlık buğday ithalatında bulunduk..

     Bu durumua nasıl mı geldik abi ki göç,kuraklık ve ilk üreticinin borç batağına girmesi ve köylü sınıfının müthiş derecede azalması..Bunlar sosyolojik etkenler ama çok büyük bir etkende tarım politikaları..Öyle bir bakanlığımız var ki bizi tamamen 2030'larda dışarıya tam bağımlı hale getirecek projeyi meclisten geçirdi tarım konusunda..Tohumculuk yasası diye bir şey çıkarıldı 2006 yılında ve meclisten hızla geçirildi sonra anayasa mahkemesine gitti ve mahkeme bir iki maddesinin değiştirip yasayı aynıya yakın geçirdi..Önceleri standart gelecek  güzel olacak hikayeleri gazetelerde boy boy çıktı..Ön gazlama bitince gerçek yavaş yavaş ortaya çıkacaktı..Çünkü en önemli madde üreticilerin artık yerel yani geleneksel tohum kullanamayacak olmalarıydı..Anlaşılır dilde söylersek,bu sene ektiğin ekinden aldığın ürünün kendisinden tekrar tarlaya ekim yapamayacaktın..Bunu yapanlara 5553 sayılı kanunun 12.maddesinde " çiftçiler kayıt altına aldırdıkları tohumlarını,sadece kendileri için kullanabilecek ve kesinlikle ticaret için kullanamayacaklardır..Bunu yapanlar hakkında 10 bin lira cezai işlem uygulanacak.."

        Peki köylü ne yapacak biliyor musunuz?? İşte bomba burda başlıyor..Dünyanın belirli başlı hibrid (melez) tohum üreticilerinden alınacak artık tohumlar..Kim bu tohumlardan üreten şirketler mesela "Monsanto" bir tanesi..Monsanto şirketi halk arasında "şeytanın şirketi" diye tabir edilir..Nedeni ise tarım alanında 90lı yıllardan itibaren genetiği değiştirilmiş "GDO" olarak bilinen sistem üzerinde çalışmaya başlamıştır..Sadece o kadar mı?? Her türlü taşın altından çıkan "Rockefeller" ailesinin vakfı olan Rockefeller Foundation'un 1950'lilerde ortaya attığı ve tarımı zengileştirmek ve standarda kavuşturmak adı altında başlattığı ama esas amacı dünya tarımının kontrolünü tek başlarına yönetmek olan ve dünyaya tek kendi melez tohumlarını kabul ettirmek olan "Yeşil Devrim" projesini başlattılar..Sonucunda bu yıllara gelinip bir çoğu dolaylı yollardan kendilerine bağlı olan Monsanto-Ciba Geigy - Novartis gibi şirketler araclığı ile labararuar ortamında hazırlanan hibrid tohumlarına dünya zorunlu hale getirilmeye başlanmıştır..Bizde çıkan yasa ile şuan bizde bu şekilde zorunluluğa girdik..Melez(hibrid) tohum dediğimiz bu tohumun en  önemli özelliği kısır olmasıdır yani sadece ürünü verip bir sonraki seneye tekrar ekilememesidir..Yani ne demektir bu ?? Gidecek köylü bir sene sonra bu şirketerden yeni tohum alacaktır bir ton para vererek..Ne güzel bir düzen dimi..Şimdi bu üretici her sene paa bayılarak aldığı tohumları ekecek ve tabi tohum hibrid olunca gübresi ilacıda bu tohuma uygun olarak ithal edilmek zorunda..Ve sonucunda çıkardığı ürünün durumuna göre belkide zarar edecek..Şimdi bu çiftçi niye buğday eksin? Gider kesin para kazanacağı şeyi eker..O zamanda ne olur Buğday ithal eden ülke olursun..

       Konuyu biraz daha derinleştirirsek,şimdi bu şirketler tohum satıyorlar ama bir yandan da labaratuarlarında gdo üzerine araştırma yapan şirketler..Şimdi bir tavuk çiftliği düşünün bu hayvanlar mısır ve soya küspesi ile besletilir..Küspe denilen mısırın soyanın mesela yağı suyu alınmış posası gibi bişey..Hmm şimdi bu kadar kümes hayvanlığı için besleme ne kadar maliyetli dimi?? Peki nasıl aşılabilirdi bu işte orda imdada "GDO" yetişti ve bu mısırlara ve soya tohumlarına mesela güçlü fındık genetiği enjekte ediliyor ve üretilen tarımsal şey artık bir mısır görünümlü farklı bir kimyasal oluyor ve bu tavuklar bununla beslendiriliyor..Sende hızla büyüyen bu tavukları tüketip aslında tavuk görünümlü bişey yiyorsun..Annelerimizi hatırlayın o düdüklü veya ızgaraları tavuğu koyduklarında bir buçuk saate yakın pişirilme süresi olurdu ancak yeme kıvamına gelirdi..Şuan ise sadece 15 dakika da her türlü kümes hayvanını rahatça pişirip tüketebiliyırsunuz..Buna yapabileceğiz tek şey şuan için "gezen tavuk" denilen köy tavuklaını almaktır..Bulmak şehilerde zordur ama araştıran sağlığını düşünen bunu rahatça bulacaktır..

       Sadece tavuk mu? Domates var dimi kışın artık allah aşkına bir domates alın ve ikiye bölün bembeyaz iç kısım görürsünüz..İlacı üzerinde gözle görülür lekilde nerdeyse,uzak durun gerçekten kolon kanseri inanılmaz boyutlara ulaştı nedenini tekrar düşünün..Çevrenizdeki bir çok insanda şeker hastalıkları baş gösterdi..Hepsi yediklerinle alakalı..Fındık ezmesi veya onlara bağlı bisüviler falan yemeyin..Evinde yapılanı ye yiyeceksen..Sigara içmek ne kadar zararlıysa bu da o kadar zararlı..

      Bakın,Bill Gates denen vatandaşın büyük bir vakfı vardır ve bu vakıf vergiden muaflığını sürdürmesi için yıllık 1.5 milyar dolar bağış yapmak durumundadır..Hiç merak ettiniz mi en çok parayı nereye bağışlıyor bu arkadaş?? Kuzey kutbunda insanlığın bile hiçe saydığı Svalbard diye hiç bir şeye benzemeyen ve denizin ortasında bir kara parçasında bulunan bir tohum bankasına bağışlıyor milyonlarını..Kıyamet Tohum bankası diye bilinen bu bankaya bağışta bulunan diğer vakıflar kimler biliyor musun ? Sayalım ; Rockefeller Vakfı,İsviçreli ünlü GDO şirketlerinden Syngenta şirketi vakfı ve meşhur melez tohum şirketi Monsento..Ünlü Rothschild ailesinden Robert Rothscild Farm Company'inde desteklediği söylenir..Gördünüz mü bu kanı bozuk aileler burda da çıktı karşımıza..Peki bu Allahın unuttuğu bölgedeki yerde bu kadar bağışla ne yapılıyor? Tohum bankasının kurulma amacı,"tüm dünyadaki üç milyon farklı tohum çeşidini barındırıp,bu çeşitliliği gelecek için barındırmak"..Hmm gelecek derken hem insanlığın geleceği hemde kıyamet sonrası için saklamak kısmıda geçmektedir..Bu mu amaç yani gerçekten? Ne alaka diye sormak lazım bu arkadaşlara bizim bilmediğimiz ne gibi bir problem görüyorsunuz ilerde de saklıyorsunuz? Bu dediğiniz korumayı yapan bir çok ülke var tohum bankalarında..Sizin ayrı ayrı uğraşmanız nedendir?
     
        Neden olacak dünya üzerinde gıdayı tekel olarak satabilmektir..Bu şirketler üçüncü dünya ülkelerinden başlayarak önce tarımı öldürecek sonra köylerden kentlere göçü sağlayacak ve dünya genelinde ki tüm tohumları ellerinde tekel olarak tutup gdolu ürünlerle birlikte dünyaya veren bir sömürgeci sistemi hazırlamaktadır..Ki bunu bir çok ülkede başarmışlardır..Yani dünya arazisi üzerinde kendilerinden habersiz tek bir ot bile büyütmeye izin vermeyeceklerdir..Tarım konusunda tam bağımlı bir dünya istemek 1950'li yıllarda Rockefeller ailesinin yardımıyla duyuyrulan yeşil devrim projesi ile başlamıştır..Şuan günümüzde "GDO"lu ürünlerle ve melez tohum almaya zorlamalarla geleneksel tarımın bitirilme aşamasına geçilmiştir..Bu arkadaşların en büyük destekçilerden Henri Kissinger ne demiştir bir konferansta " Petrolü ele geçirirseniz hükümetleri ama gıdayı ele geçirirseniz halkları ele geçirirsiniz"..Petrol kısmı yavaş yavaş sonlara geldi bir çok ülke bağımlı durumda..Gıda işi ise büyük bir hızla planlar çerçevesinde ilerliyor..

        Sakın yanlış anlamayın ben Amerika veya İsrail var altında demiyorum bu işin..Dünya kökleri çok eskilere kurdukları birlikse 1700'lü yılların ortalarına dayanan 33'ler grubunun birleşik kararları ile yönetilir..Gıda için aldıkları kararlar bunlardır..Amaç gıda konusunda da üstün ırk olarak yaratılmak istenen Büyük Kudüs'ün başkenti olduğu tek dünya devleti projesinde diğer halkların yer altı zenginlikleri ve son olarakta gıdada da bu üstün ırka tam bağımlı hale getirilmek istenmesidir..
Uzun oldu biraz ama kusura bakmayın Hoşçakalın..
     
       
  


















   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder